25 Haziran 2011 Cumartesi

Atlı Spor Kulübü ve Berdita

Nihayet yaz geldi, biz de attık kendimizi dışarıya...

Bıkmıştık zaten alışveriş merkezlerinden. Bu yıl daha az AVM daha çok doğa diyoruz.

İlk adreslerimizden biri Atlı Spor Kulübü.
Eren artık arkadaş oldu Pony'lerle. Max, Şurup, Prenses, tavlalarında mutlu mutlu duruyorlardı. Hatta Eren, Max'ın geçen yıla göre büyüdüğünü de fark etti. Berdita'yla bir tur attı, Max'i elleriyle besledi. Max'in fotoğrafını çekti ve onu Max'e gösterdi, sonra da atın haline güldü durdu.
Kapalı menajdaki çekimlerin tamamını ise Eren yaptı. Onun objektifinden kareleri de aktarıyoruz buraya.

18 Haziran 2011 Cumartesi

En iyi arkadaşım Berk


Eren ve en iyi arkadaşı Berk

Anaokulunda bir yıl bitti. Berk 6 yaş olduğu için ilköğretime geçecek. Eren, Doku Kültür'de 6 yaşı Berk'siz geçireceği için şimdiden dertleniyor. Neyse ki biz ikisinin de yeni arkadaşlar edinip dostluklarını genişleteceklerinden eminiz. Umarız Eren ve Berk'in buluşmalarına da sık sık tanık oluruz.

30 Aralık 2010 Perşembe

Şimdi değilse ne zaman II


2011'in sihirli sorusu bu olacak işte: Şimdi değilse ne zaman? Birşeyi ertelemeye kalktığımda hemen bu soruyu hatırlatacağım kendime.




Çünkü her geçen gün bir kez daha anlıyorum ki, hiçbir şeyi ertelemeden doya doya yaşamak lazım. Sorumluluklar, zorunluluklar bir sürü ıvır zıvır tamam kabulüm. Onlardan kaçış yok. Bir şekilde hepsini yerine de getirmek lazım. Ama söylenmeden, bunalıma girmeden. Çarkın dönmesi için hayatın kırtasiyelerini de kabullenerek yaşamak gerekiyor. İki kere iki dört!




Peki madem işler böyle yürüyecek, bunun umutsuzluğuna mı kapılmalı? "Hep böyle mi gidecek?" diye isyan etmek yerine tüm bu engel gibi gördüklerimizin aslında hayatın ta kendisi olduğunu kabullenmek fazla kadercilik mi?




Ben 2011'de ikinci şıkkı seçmeye karar verdim. Ama bir farkla, sorumluluklar beni esir alamadan, isteklerimi ertelemeden... Yapılacaklar listesinin en başına gerçekten yapmak istediklerimi koyacağım bu kez. Çünkü insanın gerçekten istediği birşeyi, bir yolunu bulup mutlaka yapacağını öğreneli çok oldu. Gerisi mazeretten ibaret...




Daha çok okuyacağım, daha çok yazacağım, daha çok ruhumu dinleyeceğim. Çünkü hayat kısa... Çünkü şimdi değilse ne zaman?




28 Aralık 2010 Salı

Şimdi değilse ne zaman I


Son günlerde üzerinde en çok düşündüğüm şey bu. Hiçbir şeye yetmemek, yetişememek... Asıl yapmak istediklerimizi hep daha sonraya ertelemek... Hep yapılması gereken başka şeyler var çünkü. Yetiştirilmesi gereken işler, sürekli koşturulması gereken bir hayat... Sahi hep böyle mi olacak?

Sabah karanlıkta gözünü açman lazım, acele acele giyinmen lazım. E tabii akşamdan planla ne giyeceğini, ne akşamı yahu haftasonu düşün ki son dakika ütü işi çıkmasın. Yataktan kalkmak istemeyen oğluna hak vere vere uyandırmak için çabalaman lazım. Sonra en hızlısından bir kahvaltı, bazen bir kaç lokma... Aman trafiğe kalmayalım, hadi oğlum sen okula, akşam görüşürüz. Yemeklerini güzelce ye. Bak hayatım yine geç kaldık gördün mü?

İşte yetişmesi gerekenler, notlar, telefonlar, e-postalar vs...vs... Akşam maratonu bu kez, bir an önce yola çık, trafik açıksa şanslısın tabii çocuğunu daha erken alacaksın yoksa nöbet sınıfında seni bekleyecek. Hımm acıkmıştır şimdi o... Ne zamandır yarım bıraktığın kitabı okumak yerine dün akşam acele acele pişirdiğin yemeği ısıtmalı hemen. Sonra...

Sonrası malum... Sofra kur yemek ye, sofra kaldır bulaşıkları hallet. Neyse kocam da yardım ediyor tabii elinden geldiğince, ama... Eh biraz otursam mı şöyle? Aaa olmaz ki şimdi, Eren'in uyku zamanı gelmiş: Hadi oğlum önce tuvalete sonra dişler. Çocuk biraz daha oynamak istiyor tabii, ama şimdi uyuması lazım yoksa sabah hiç kalkamıyor. Gel hadi sarıl annene uyuyalım, ama önce duanı et: Allahım bu gece hiiç kötü rüya görmeyeyim, amin. Duam kabul olsun!

Sahi ben yarın ne pişirecektim? Listeye de bakmadım ya. Köfte makarnaydı galiba, evet evet öyle ayarlamıştım. Yarınki de kolay olsun, şimdi Eren uyuyunca gidip köfteleri yoğurayım bakalım. Akşam gelir gelmez pişiriveririz tamam, makarna zaten çocuk oyuncağı... Köfteleri hallettikten sonra biraz okusam mı acaba? Ama bak yine saat 12 olmuş. Kitabı da sonra okurum. Aslında izlemek istediğim filmler de var, onları da seyretmek istiyorum ya neyse şimdi... Haftasonu yaparım... Geçen haftasonu yapamadım gerçi hiçbirşey. Bir yandan evi toparla çeki düzen ver, bir yandan çamaşır ütü, haftalık alışveriş derken bir bakıyorum ertesi gün pazartesi...
Yok yok bu hafta kesin kitap da okuyacağım film de izleyeceğim. Aslında ne zamandır görüşmediğim arkadaşlarım var, ama yok o kadar uzun boylu değil. Uzun boylu deyince saçlarımı ne zaman kestireceğim ben?! Offf !!! Tanrım gerçekten hep böyle mi gidecek?

11 Aralık 2010 Cumartesi

Sahi nerede kalmıştık?


Sekiz aylık uzuuuun aradan sonra yine karşınızdayız Erenseverler :))) Bizi özlediniz değil mi? Nerede kalmıştık sahi? O kadar zaman geçince ne yaptığımızı bile unuttum doğrusu. Çünkü kaç mevsim değiştirdik arada... Eren de daha bir büyüdü elbette...

Neler yaptık bir düşünelim... İlkbahar ve yaz tıngır mıngır geçti pek bir şey anlamadan... Her şey aynı, her şey bildikti o aralar. Sonra yazın son ayında ben kendi kişisel devrimimi gerçekleştirip iş hayatına geri döndüm :) Sanki hiç ara vermemiş, haftasonu tatiline girmiş gibi hissettim kendimi yeniden çalışmaya başlayınca. Bu da demek ki bisiklete binmek gibi birşeymiş. Ne kadar ara verirsen ver hemen hatırlıyorsun işte...

Ben işe dönmemin zincirleme sonuçları oldu elbet. İlk domino etkisi Eren'in hayatında kendini hissettirdi ve ikinci okul seferini başlattı. Birincisi pek kısa sürdüğü için burada bahsetmemiştim bile. Ama bu kez ailecek daha hazırlıklıydık olası tepkilere, ana-baba olarak da gardımızı almıştık ki şükür korkulan olmadı, Eren bir kez bile itiraz etmeden güzel güzel alıştı okuluna. Bu çocuk milleti ne tuhaf... Bir yıl önce gitmemek için her gün ağlıyordu, bu kez (gerçi başka bir okul ama) ilk günden itibaren sorunsuz okuluna gidiyor. Neyse maşallah diyelim...

İşte yukarıdaki resim de okulda çekildi. Okula gelen "Kraker"le yaptığı küçük gezintiden... Eren gerçi Kraker'le daha önceden taa Ramazan Panayırı'ndan tanışıyordu. Hoş bir tesadüf eseri Eren'in okuluna gelen atlar da Kraker ve Badem olmasın mı? Bizimkisinde bir sevinç bir heyecan... Diğer arkadaşları biraz daha mesafeli dururken hemen binmeye çalışmalar filan...

Böyle işte... Uzun ayrılık bitti... Yeni sezon başladı... Eren büyürken devam ediyor:)))


18 Nisan 2010 Pazar

Ankara Turları 1


Şöyle hava mis gibi bahar bahar kokmaya başladı ya, biz de gezme halkamızı genişletelim istedik. Hem gezip hem de güzel vakit geçirebileceğimiz anlamlı yerlere gidelim diye düştük yola. Eren, Anıtkabir'e ilk kez 1,5 yaşında gittiği için oraya dair hiç birşey hatırlamıyordu doğal olarak. Biz de oradan başlayalım dedik. Geçtiğimiz hafta cumartesi günü gittik Anıtkabir'e. Haftasonu olduğu için epey kalabalıktı, civar kentlerden gelen ziyaretçiler de vardı.
Aslanlı Yol'dan başladığımız Anıtkabir ziyaretimizde Eren her ayrıntıyla tek tek ilgilendi, sorular sordu. Müze, Atatürk'ün mozolesi, Atatürk'ün kullandığı otomobiller, tablolar... Biz de sorularını anlayacağı biçimde yanıtlamaya çalıştık. Mesela hala savaş olup olmadığını sordu. Uzun yıllar önce bittiğini anlattık. "Şimdi barış dönemi mi" dedi. "Evet" dedik. Bunu duyunca rahatladı. Sanırım çocuklar bu isteklerinde büyüklerden daha samimiler, büyükler gibi ikiyüzlü davranmıyorlar.
Peki bu ziyarette en çok neden etkilendi dersiniz: Askerlerden!
Tam da biz oradayken askerlerin nöbet değişim töreni vardı. Malum askeri yürüyüş eşliğinde gayet gösterişli bir tören bu... Rap rap rap diye yürüyen askerler Eren'in önünde nöbet değiştirdiler. Tabii Eren de bu törene bayıldı bayıldı! Şimdi evde askerlerle ilgili bir sürü soru sorup duruyor küçük bücür!

5 Mart 2010 Cuma

Dört yaşına giren bir Eren neler sever ?


Uzuuuun süredir blog'a dokunmasak da geleneksel "Eren ne sever" sorusuna yanıt arama zamanı geldiği için, üzerimdeki ölü toprağını şöyle bir silkeleyip ekranın başına geçtim. İyi de oldu! Oğlumun ne kadar büyüdüğünün sağlamasını buradan yapınca sanki gözden kaçıdıklarımı yakalama fırsatı buluyorum. Ya da bana öyle geliyor! Buyrun buyrun, yarın itibariyle taaaam 4 (yazıyla dört!) yaşına giren bir Eren neler sever ?

  • Şaşırdınız değil mi ama hala bir numara kedi!
  • Ve tabii artık bir de köpek,
  • Dokunmatik telefonlar! (evet cep telefonları hala cazibesini koruyor amaaaa dokunmatik olanlar)
  • Yine bir hala daha: Dizüstü bilgisayarlar
  • Sabah keyfi; Nick Junior kuşağında, Kaşif Dora ve Koş Diego Koş! (ve hem Dora'nın hem Diego'daki bütüüün unsurlar; bknz. yavru jaguar, şipşak ya da şimşak, haritaaa)
  • Bowliiiinnggg!
  • Meraklı Minik'e kardeş geldi, National Geographic Kid's
  • Manga!
  • Vantuvey (yatak odasındaki yatakta zıplamak ki neden böyle acayip bir isim koydu biz de bilmiyoruz. Ayrıca babasının öğrettiği "Kara Üzüm Habbesi" türküsü eşliğinde zıplayarak gerçekleşen diğer bir versiyonu daha var!
  • Pasta, çikolata ve bütün pastane ürünleri, hala köfte, hala pilav, hala kaşar...
  • Kek kalıbı, kepçe (En güzel madde de bu oldu!)

Peki favori cümleler neler:
  • Bugün günlerden ne ? Cuma, sonraki gün, cumartesi, tamam baba bowlinge gidelim mi?
  • Anne seni, kediye sabitledim, japonla da yapıştırdım. (Sen benim kedimsin demek istiyor!)
  • Köpek gezdiren birini görünce: Pardon afedersiniz durabilir misiniz, köpeğinizin adı ne, cinsi ne, cana yakın mı?
  • Öfke nöbetlerinde: Betül yiycem seni ben, koparıcam, kıyma makinesine atıcam, Mamak'a göndericem seni! Anne ben Betül'ü atıyorum!!!!
  • Bir konuda inatlaşırken: Yok vazgeçtim, öyle olsun hatta çöpe atalım!
Haa bi de sevmedikleri var ki evlerden ırak:
  • Anneee ben pandif giymiyceeeeeemmm!
  • Anneee resimli diş fırçası, diş macunu, bardak, çanak, çarşaf, tişört hiiiç birşey istemiyorum. Hepsinden nefret ediyoruuuuummm. Bunları beni gezip görmediğim bir yere koy! Ya da çöpe at!
  • Birşeyi sevmiyor muyum hemen çöpe at!
  • Anneee ben eşofmanla gezicem, dışarı çıkarken de pantolon giymiyceeeeem!
  • Anneee ben saçımı taramıycam!
  • Anneee ben komşuları rahatsız edicem!
  • Anneee ben sütümü Dora'dan sonra içicem!
  • Kakam yooooookk!