30 Aralık 2010 Perşembe

Şimdi değilse ne zaman II


2011'in sihirli sorusu bu olacak işte: Şimdi değilse ne zaman? Birşeyi ertelemeye kalktığımda hemen bu soruyu hatırlatacağım kendime.




Çünkü her geçen gün bir kez daha anlıyorum ki, hiçbir şeyi ertelemeden doya doya yaşamak lazım. Sorumluluklar, zorunluluklar bir sürü ıvır zıvır tamam kabulüm. Onlardan kaçış yok. Bir şekilde hepsini yerine de getirmek lazım. Ama söylenmeden, bunalıma girmeden. Çarkın dönmesi için hayatın kırtasiyelerini de kabullenerek yaşamak gerekiyor. İki kere iki dört!




Peki madem işler böyle yürüyecek, bunun umutsuzluğuna mı kapılmalı? "Hep böyle mi gidecek?" diye isyan etmek yerine tüm bu engel gibi gördüklerimizin aslında hayatın ta kendisi olduğunu kabullenmek fazla kadercilik mi?




Ben 2011'de ikinci şıkkı seçmeye karar verdim. Ama bir farkla, sorumluluklar beni esir alamadan, isteklerimi ertelemeden... Yapılacaklar listesinin en başına gerçekten yapmak istediklerimi koyacağım bu kez. Çünkü insanın gerçekten istediği birşeyi, bir yolunu bulup mutlaka yapacağını öğreneli çok oldu. Gerisi mazeretten ibaret...




Daha çok okuyacağım, daha çok yazacağım, daha çok ruhumu dinleyeceğim. Çünkü hayat kısa... Çünkü şimdi değilse ne zaman?




28 Aralık 2010 Salı

Şimdi değilse ne zaman I


Son günlerde üzerinde en çok düşündüğüm şey bu. Hiçbir şeye yetmemek, yetişememek... Asıl yapmak istediklerimizi hep daha sonraya ertelemek... Hep yapılması gereken başka şeyler var çünkü. Yetiştirilmesi gereken işler, sürekli koşturulması gereken bir hayat... Sahi hep böyle mi olacak?

Sabah karanlıkta gözünü açman lazım, acele acele giyinmen lazım. E tabii akşamdan planla ne giyeceğini, ne akşamı yahu haftasonu düşün ki son dakika ütü işi çıkmasın. Yataktan kalkmak istemeyen oğluna hak vere vere uyandırmak için çabalaman lazım. Sonra en hızlısından bir kahvaltı, bazen bir kaç lokma... Aman trafiğe kalmayalım, hadi oğlum sen okula, akşam görüşürüz. Yemeklerini güzelce ye. Bak hayatım yine geç kaldık gördün mü?

İşte yetişmesi gerekenler, notlar, telefonlar, e-postalar vs...vs... Akşam maratonu bu kez, bir an önce yola çık, trafik açıksa şanslısın tabii çocuğunu daha erken alacaksın yoksa nöbet sınıfında seni bekleyecek. Hımm acıkmıştır şimdi o... Ne zamandır yarım bıraktığın kitabı okumak yerine dün akşam acele acele pişirdiğin yemeği ısıtmalı hemen. Sonra...

Sonrası malum... Sofra kur yemek ye, sofra kaldır bulaşıkları hallet. Neyse kocam da yardım ediyor tabii elinden geldiğince, ama... Eh biraz otursam mı şöyle? Aaa olmaz ki şimdi, Eren'in uyku zamanı gelmiş: Hadi oğlum önce tuvalete sonra dişler. Çocuk biraz daha oynamak istiyor tabii, ama şimdi uyuması lazım yoksa sabah hiç kalkamıyor. Gel hadi sarıl annene uyuyalım, ama önce duanı et: Allahım bu gece hiiç kötü rüya görmeyeyim, amin. Duam kabul olsun!

Sahi ben yarın ne pişirecektim? Listeye de bakmadım ya. Köfte makarnaydı galiba, evet evet öyle ayarlamıştım. Yarınki de kolay olsun, şimdi Eren uyuyunca gidip köfteleri yoğurayım bakalım. Akşam gelir gelmez pişiriveririz tamam, makarna zaten çocuk oyuncağı... Köfteleri hallettikten sonra biraz okusam mı acaba? Ama bak yine saat 12 olmuş. Kitabı da sonra okurum. Aslında izlemek istediğim filmler de var, onları da seyretmek istiyorum ya neyse şimdi... Haftasonu yaparım... Geçen haftasonu yapamadım gerçi hiçbirşey. Bir yandan evi toparla çeki düzen ver, bir yandan çamaşır ütü, haftalık alışveriş derken bir bakıyorum ertesi gün pazartesi...
Yok yok bu hafta kesin kitap da okuyacağım film de izleyeceğim. Aslında ne zamandır görüşmediğim arkadaşlarım var, ama yok o kadar uzun boylu değil. Uzun boylu deyince saçlarımı ne zaman kestireceğim ben?! Offf !!! Tanrım gerçekten hep böyle mi gidecek?

11 Aralık 2010 Cumartesi

Sahi nerede kalmıştık?


Sekiz aylık uzuuuun aradan sonra yine karşınızdayız Erenseverler :))) Bizi özlediniz değil mi? Nerede kalmıştık sahi? O kadar zaman geçince ne yaptığımızı bile unuttum doğrusu. Çünkü kaç mevsim değiştirdik arada... Eren de daha bir büyüdü elbette...

Neler yaptık bir düşünelim... İlkbahar ve yaz tıngır mıngır geçti pek bir şey anlamadan... Her şey aynı, her şey bildikti o aralar. Sonra yazın son ayında ben kendi kişisel devrimimi gerçekleştirip iş hayatına geri döndüm :) Sanki hiç ara vermemiş, haftasonu tatiline girmiş gibi hissettim kendimi yeniden çalışmaya başlayınca. Bu da demek ki bisiklete binmek gibi birşeymiş. Ne kadar ara verirsen ver hemen hatırlıyorsun işte...

Ben işe dönmemin zincirleme sonuçları oldu elbet. İlk domino etkisi Eren'in hayatında kendini hissettirdi ve ikinci okul seferini başlattı. Birincisi pek kısa sürdüğü için burada bahsetmemiştim bile. Ama bu kez ailecek daha hazırlıklıydık olası tepkilere, ana-baba olarak da gardımızı almıştık ki şükür korkulan olmadı, Eren bir kez bile itiraz etmeden güzel güzel alıştı okuluna. Bu çocuk milleti ne tuhaf... Bir yıl önce gitmemek için her gün ağlıyordu, bu kez (gerçi başka bir okul ama) ilk günden itibaren sorunsuz okuluna gidiyor. Neyse maşallah diyelim...

İşte yukarıdaki resim de okulda çekildi. Okula gelen "Kraker"le yaptığı küçük gezintiden... Eren gerçi Kraker'le daha önceden taa Ramazan Panayırı'ndan tanışıyordu. Hoş bir tesadüf eseri Eren'in okuluna gelen atlar da Kraker ve Badem olmasın mı? Bizimkisinde bir sevinç bir heyecan... Diğer arkadaşları biraz daha mesafeli dururken hemen binmeye çalışmalar filan...

Böyle işte... Uzun ayrılık bitti... Yeni sezon başladı... Eren büyürken devam ediyor:)))